Babamla Bir Zamanlar!.. Kaan Polat Cüreklibatır kaleme aldı

Ali Bozkurt
24.10.2025 - 20:26 | Son Güncellenme: 24.10.2025 - 20:33

Toplumcu bir Anadolu insanının oğlu… Bir baba figüründen çok, halkının sesi olmuş bir sanatçının ardından duygulu bir tanıklık… Kaan Polat Cüreklibatır, babası Cüneyt Arkın’ın cesareti, halk sevgisi ve sorumluluk bilinciyle yoğrulmuş hayatını samimi anılarla anlatıyor.

Babamla Bir Zamanlar!.. Kaan Polat Cüreklibatır kaleme aldı

Kaan Polat CÜREKLİBATIR- AJANSSPOR

‘’... babamızı çok severdik; çekinirdik de! Son derece mücadeleci, cesur, dışa dönük, - kavga etmekten korkmayan hatta üstüne giden- bir babaydı. Neslinin öteki babaları gibi, ne kadar sevip saysa, duygularını göstermezdi. Biz oğulları için yenilmez bir kahraman olmuş, ülkesinin sıkıntılarını ve acılarını halk düzeyinde yaşamış, halk çıkarına bir sanat yolu seçmiş, filmlerinde halkın içinden insanları canlandırmaya gayret etmiş, bir baba.

Tanık olduğum bir olay, 90’lı yılların başı, babam bir televizyon programı için Anadolu turuna çıkmıştı. Ben de medya iletişim okuyorum o yıllar, onunla her habere gidiyorum.

Bir yaz günü sanırım Gaziantep’te bir yol kenarında bir çiftçiyle dertleşiyor, haber muhabiri adeta ‘asabi’, yanlarına tünemiş; alttan alta, gergin yüzüyle gizlemeye çalıştığı asabiyeti yüzünden hissediliyor; ekşi bir sesle onlara sesleniyor:

‘‘- Cüneyt Abi, habere yetişeceğiz.’’ Babam, yüzünü çepçevre kuşatan ince güneş pırıltıları, sesinde belli bir öfke, haber muhabirine demişti ki:

‘’...şimdi bana bak muhabir, bir çiftçinin derdi, Türkiye’nin derdidir. Gerisi boş!’’

Toplumcu bir Anadolu insanıydı babam

Hayatımda ilk defa, babamı bu denli öfkeli görmüş ve çok şaşırmıştım ama bir çok şeyi de o anda anladığımı hissettim. Neden şaşırmıştım? Babam, habere geç kaldığının farkında, hiçbir mazeret üretmeden, çiftçinin sorununu dinliyor, üzerine düşeni ciddi bir sorumluluk duygusuyla yerine getirmeye çabalıyordu; onu bu derece bir sorumluluğa iten neydi, halkın içinden gelmesi mi yoksa yaşadığı sürece halkla iletişim kurabilmeyi başarabilmesi miydi? Yani sonradan anladım onun sorumluluk duygusunun başlangıcı o çok ince, hassas iki sorudur. Birdenbire kafamda çok daha netleşti: ülkesini çok iyi tanıyan, yaşadığı sürece halkla iletişim kurabilmiş, sanatına da bu iki unsuru birleştirmeyi başarmış, toplumcu bir Anadolu insanıydı babam. Bu iki unsur, onu, halkın gözünde sevilen, sayılan ve güvenilen bir insan yapmıştı.

Meğerse...

Nasıl da bilmeden oynarmışız?

O yıllar, hani soluk soluğa enselerimizde dev gölgesi varmış hissiyle top oynadığımız, 1985/99 arası; evimizin yakınındaki toprak sahada, çocuklar, başta -ben ve Murat- tazı gibi koşuyor; ansızın, yükselen tansiyon, azarla karışık yüreklendirici bağrışma sesleri; kulaklarımızda büyük çınlamalar. O duygularını gizlemesini bilen muhterem ve ketûm baba; ağustos ortalarında bir öğleden sonra, kazandığımız bir maç sonu, beni yanına çağırmış; eliyle saçımı okşayarak, en büyük iltifatını yapmıştı.

‘’... aferin Kaan, iyi iş çıkardın...’’

Bilir misiniz bu ne demektir? En iyisi, onu size babamın, zihnime adeta ateşle yazdığı ‘öğretilerinden’ aktarayım:

‘’Sorumluluk alır, mücadele eder ve yardımlaşırsan, sahada olduğu gibi hayatın her alanında başarılı olursun!’’

O cümleyi, hiç kuşkusuz; ilk- sorumlulukla hayata bağlanmak,- anlamı çerçevesinde kullanıyordu. ‘Öğretileri’, bizdendi; halkıyla aynı tarz hayatı yaşayıp, aynı acıları çekmiş, aynı sorunlar içinde büyümüştü. Hiçbir zaman halkına karşı suçlayıcı ve yukarıdan konuşmadı. Her ‘öğretisinin’ başında; ne kadar ulusal olduğunu belli eden bir sıfat taşıyordu. Ters düştüğü fikirleri savunanların ortaklaşa ve vazgeçemediği bir yanları vardı, halkla ilgileri, ilişkileri yoktu. Bildiği ve gördüğü; sorumlulukla hareket ediyorum diyen birçok fikir adamının, incir çekirdeğini doldurmaz soyut konuların içinde kaybolduğu, bilinmez hangi hırslarla köşeyi dönmek arzularına kapılıp yüzeyselliklere düştüğü, giderek inandırıcılıklarını yitirdiğiydi! İnandırıcılık, doğruluk, dürüstlük, güvenirlik, sorumluluk, gibi insan onurunu dokuyan özellikler! Babam, bu özellikleri nasıl elde etmiş, Türk halkıyla duygu, davranış ve tutum düzeyinde nasıl özdeşleşmişti? Üzerinde biraz daha konuşmak, galiba iyi olacak...

Bir başkasının acısını kendine dert edebilme hali!..

Babam vatanperver bir insandı. Bir başkasının acısını kendine dert eden müthiş bir duyarlılığı vardı; kimsenin kolay kolay yapamayacağı ya da yapmak istemeyeceği işleri, elini taşın altına koyarak tereddütsüz yerine getirmek arzusu! Bazı insanlarda bu duyarlılığın doğuştan olduğuna inanırım. Babamda o duyarlı insanlardan biriydi. Bizlere, Anadolu’nun bir bozkır köyünde doğup yoksullukla büyüdüğü yılları, ama -yoksulluğu bir nimet olarak gördüğünü – zor koşulların kendisini mutsuz etmesine müsaade etmediğini; ablaları, annesi ve babasıyla gün boyu toprakla uğraştıklarını, hayvanları besleyip sağdıklarını, ekmek, yoğurt, peynir yapmakla uğraştıklarını, çok az şeyin bile onları mutlu etmeye yettiğini söylerdi. Daha o zaman mutluluk idrakini çocukken; - azla yetinme, dünya malına önem vermeme- olduğunu pek güzel anlamış, insan ve memleket sevgisine dayalı bir yurttaşlık bilinci geliştirmişti. İşte bakın, rahmetli babam, habere yetişeceği gün, çiftçiyle sorunu üzerine konuşurken; kuşkusuz aynı ‘duyguları’ içinde yaşıyordu. Mazereti olamazdı. Halkına karşı, sorumlu bir sanatçının acı ve çıplak gerçek neyse, üzerine gitmesi gerekirdi. Babamın yapmaya çalıştığı da buydu!

Senin için hazırladığımız haberler