Futbolun Endüstriyel Yüzü ve Taraftarın Vicdanı “Üç Puanın Ardındaki Sessiz Çığlık”

Ali Bozkurt
20.10.2025 - 12:18 | Son Güncellenme: 20.10.2025 - 12:21

Futbol artık sadece bir oyun değil; bir endüstri, bir gösteri, bir kimlik meselesi… Ancak tüm bu karmaşanın içinde asıl kaybedilen şey “taraftarın vicdanı.” Fenerbahçe–Karagümrük maçında olduğu gibi, üç puan kazanmak bazen hiçbir şey kazandırmıyor. Çünkü futbolun özü; skor değil, aidiyet, sabır ve emeğe saygıdır.

Futbolun Endüstriyel Yüzü ve Taraftarın Vicdanı “Üç Puanın Ardındaki Sessiz Çığlık”

Adil YILDIZ- AJANSSPOR

İngiliz Yazar Simon Kuper’in “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” cümlesini yazmasının üzerinden 31 yıl geçti. Ama bu cümle hâlâ ilk günkü kadar canlı, hâlâ ilk günkü kadar haklı. Çünkü futbol, sadece bir oyun değil; bir temaşa, bir sosyolojik buluşma, bir sınıf kaynaşması, bir mahalle hikâyesidir. Gol olduğunda birbirine sarılan farklı dünyaların insanlarıdır. Futbolun icat edildiği 1863’ten bugüne dünyanın en popüler spor dalı olmasının sebebi de budur: Futbol, insanın kendini ifade etme biçimidir.

“Sadece oynayın, eğlenin, oyunun tadını çıkarın”

Ancak bugün geldiğimiz noktada futbol, eğlenceden çok endüstriye, rekabetten çok fanatizme, mahalle kültüründen çok karşı mahalleye dönüşmüş durumda. “Sadece oynayın, eğlenin, oyunun tadını çıkarın” felsefesi yerini “Ölmeye ölmeye geldik” tezahüratına bırakmış. Trollerin, Sosyal medya, basın ve kitle yönlendirmeleriyle futbol artık bir divane aşk, bir vazgeçilmez tutku. Ama bu tutku bazen kendi evladını ıslıklayacak kadar hoyrat olabiliyor.

Kör topal alınan üç puan, kimseyi memnun etmedi

Dün Kadıköy’de oynanan Fenerbahçe – Karagümrük maçı, işte tam da bu dönüşümün sahadaki yansımasıydı. Milli ara sonrası Beşiktaş kendi sahasında yenilmiş, Galatasaray ve Trabzon kazanmış, Fenerbahçe ise kendi sahasında mutlak kazanmak zorunda olduğu bir maça çıkmıştı. Kızıltoprak’ta çiseleyen yağmura rağmen tribünler sarı-lacivert sevdayla dolmuştu. Ama sahadaki oyun, tribündeki sevdayla örtüşmedi. Kör topal alınan üç puan, kimseyi memnun etmedi.

“İyi günde, kötü günde”

Taraftar protesto etti, oyuncular gerildi, ama bir gerçek vardı: Sevda, kendi evladını ıslıklamakla olmaz. “İyi günde, kötü günde” diye bağıran taraftar, işine geldiği gibi ayar vermemeli. Elbette taraftar baş tacıdır, ama en büyük taraftarlık, kendi oyuncusuna sahip çıkmaktır. Dün sahada Tedesco’nun teknik direktörlüğünde mücadele eden Fenerbahçe, uyum arayışında bir takımdı. İsmail Yüksek ise performansıyla, Kerem’in sprintleri ile, Taliscan’ın penaltısı ile İlk yarıda oynadığı oyun ile yaptığı pres ile sonra ne oldu Karagümrük takımı Fenerbahçe’ye zor anlar yaşattı. Direğe takılan şut ve maçın bitmesi için dua eden taraftar zaman nasıl olacak Şampiyonluk yolunda bu futbol ile mi? Tedesco’un teknik direktörlük sınavındaki oyun, keyif vermedi. Sadece üç puan alındı.

Samandıra Can Bartu Tesisleri’nde esen sert rüzgârlar, Başkan Sadettin Saran tarafından en ince detayına kadar takip ediliyor. Bu rüzgârların limana dönüşmesi için yeni başkana ve yönetimine sahip çıkmak şart. Başkanın verdiği demeçler de bu yönde umut verici. Fenerbahçe’nin geleceği, sadece skorlarla değil, aidiyetle, adaletle ve sabırla şekillenecek.

Çünkü futbol, hâlâ çok basit bir oyun: İki taş, bir top, iki forma. Ama aynı zamanda çok derin bir hikâye: Mahalle kültürü, dostluk, rekabet, sevda. Ve unutmayalım: Futbolun endüstriyel yüzü ne kadar sertleşirse sertleşsin, taraftarın vicdanı hâlâ bu oyunun en insani tarafıdır.

Senin için hazırladığımız haberler